Son piyasa analiz raporuna göre, küresel ekonomi büyük bir dönüşümle karşı karşıya. Bazı kişiler radikal bir faiz indirim politikası çağrısında bulunsa da, beklenen gerçek faiz indirim oranlarının görece ılımlı olması muhtemel. Dikkate değer bir nokta, Federal Rezerv'in en son enflasyon yükselişi döneminde faiz indirimine gitmesinin 1970'lere kadar uzanması ve bunun sonucunda zengin-fakir arasındaki farkın daha da açılmasıdır.
Veriler, 1990 yılında en zengin %1'lik nüfus ile en yoksul %50'lik nüfus arasındaki zenginlik farkının 3 trilyon dolar olduğunu gösteriyor, oysa bu fark şimdi şaşırtıcı bir şekilde 40 trilyon dolara çıkmış durumda. Daha da endişe verici olan ise, şu anda ABD'nin en zengin %0.1'lik nüfusunun sahip olduğu zenginliğin en yoksul %50'lik nüfusun 5.5 katı olması.
Mevcut küresel faiz indirimleri döngüsünde, Fed'in eylemleri nispeten geride kalıyor gibi görünüyor. Sadece Mayıs ayında, dünyanın dört bir yanındaki merkez bankaları, yüzyılın en büyük faiz indirimlerinden biri olan faiz oranlarını 15 kez düşürdü. Fed'in ilk faiz indiriminin 2025'in başlarında gelmesi bekleniyor.
Dikkate değer olan, Federal Rezerv (FED) başkanının görev süresinin 8 ay içinde sona erecek olmasıdır. Yeni Federal Rezerv (FED) başkanının seçimi, gelecekteki para politikası üzerinde önemli bir etki yaratabilir. Bazı görüşlere göre, 2026 yılı finansal piyasalar için bir dönüm noktası olabilir.
Bu servet dağılımındaki dengesizlik trendi yeni bir olgu değil, ancak COVID-19 pandemisi bu süreci kuşkusuz hızlandırdı. Varlıklara sahip olan kesim, enflasyonun etkilerine karşı daha iyi dayanabiliyor gibi görünüyor. Veriler, ABD'nin en zengin %1'lik kesiminin %51 hisse senedine sahip olduğunu, en zengin %10'luk kesiminin ise daha büyük bir hisse senedi varlığına sahip olduğunu gösteriyor.
Böyle bir ekonomik manzarayla karşı karşıya, ekonomik büyüme ile sosyal adalet arasında nasıl bir denge sağlanacağı, küresel faiz indirimleri dalgasında farklı grupların çıkarlarının nasıl korunacağı, gelecekteki ekonomik politikayı belirleyenlerin derinlemesine düşünmesi gereken sorular olacaktır.
View Original
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
Son piyasa analiz raporuna göre, küresel ekonomi büyük bir dönüşümle karşı karşıya. Bazı kişiler radikal bir faiz indirim politikası çağrısında bulunsa da, beklenen gerçek faiz indirim oranlarının görece ılımlı olması muhtemel. Dikkate değer bir nokta, Federal Rezerv'in en son enflasyon yükselişi döneminde faiz indirimine gitmesinin 1970'lere kadar uzanması ve bunun sonucunda zengin-fakir arasındaki farkın daha da açılmasıdır.
Veriler, 1990 yılında en zengin %1'lik nüfus ile en yoksul %50'lik nüfus arasındaki zenginlik farkının 3 trilyon dolar olduğunu gösteriyor, oysa bu fark şimdi şaşırtıcı bir şekilde 40 trilyon dolara çıkmış durumda. Daha da endişe verici olan ise, şu anda ABD'nin en zengin %0.1'lik nüfusunun sahip olduğu zenginliğin en yoksul %50'lik nüfusun 5.5 katı olması.
Mevcut küresel faiz indirimleri döngüsünde, Fed'in eylemleri nispeten geride kalıyor gibi görünüyor. Sadece Mayıs ayında, dünyanın dört bir yanındaki merkez bankaları, yüzyılın en büyük faiz indirimlerinden biri olan faiz oranlarını 15 kez düşürdü. Fed'in ilk faiz indiriminin 2025'in başlarında gelmesi bekleniyor.
Dikkate değer olan, Federal Rezerv (FED) başkanının görev süresinin 8 ay içinde sona erecek olmasıdır. Yeni Federal Rezerv (FED) başkanının seçimi, gelecekteki para politikası üzerinde önemli bir etki yaratabilir. Bazı görüşlere göre, 2026 yılı finansal piyasalar için bir dönüm noktası olabilir.
Bu servet dağılımındaki dengesizlik trendi yeni bir olgu değil, ancak COVID-19 pandemisi bu süreci kuşkusuz hızlandırdı. Varlıklara sahip olan kesim, enflasyonun etkilerine karşı daha iyi dayanabiliyor gibi görünüyor. Veriler, ABD'nin en zengin %1'lik kesiminin %51 hisse senedine sahip olduğunu, en zengin %10'luk kesiminin ise daha büyük bir hisse senedi varlığına sahip olduğunu gösteriyor.
Böyle bir ekonomik manzarayla karşı karşıya, ekonomik büyüme ile sosyal adalet arasında nasıl bir denge sağlanacağı, küresel faiz indirimleri dalgasında farklı grupların çıkarlarının nasıl korunacağı, gelecekteki ekonomik politikayı belirleyenlerin derinlemesine düşünmesi gereken sorular olacaktır.